Tuesday, January 30, 2007

PARAGRAFIN İKİ UCU


iki ruh aynı satırlarda, iki ucu anlatmaya çalıştı, benzer yaraların kanlarıyla;



anubis....:
Bu şehir nasıl da kocaman, nasıl da ulaşılmaz şimdi. Gözümün önünden sokaklar, kaldırımlar, insanlar, rüzgarlar, ağaçlar geçiyor. Gözlerimin önünden koca bir şehir geçiyor inatla, acıma bastıra bastıra.
Ve sevgililer…
Hala tükenmez küstahlıklarıyla elele tutuşuyorlar aldırmadan hiçbir şeye.
Köşe başlarında nöbet tutan sokak kedileri bile yorlar halime. Sersefil ama gururlu duruşlarıyla benzetiyorlar beni kendilerine.

anubis....:
yazıodum yarım kaldı
tuğçe:
kimse hayra yormaz benii
tuğçe:
sakarım,
tuğçe:
nereye dönsem carpıyorum bıryerıne kaderımın
tuğçe:
dusup kırılıyor
tuğçe:
tutup yapıstırıorum eskısı gıbı olmuyorr...
tuğçe:
bır beyaz fanıla gıbı asıyorum umutlarımı balkona her sabah
tuğçe:
havalanıyor havalanıyor naftalınlerı beraber mı koymustuk sahııı
tuğçe:
unutuyorum balkonda hepsını
tuğçe:
ıncelıyor ...
anubis....:

tuğçe:
nıcedır opmuyorsun tenımde kurumus tuz tanelerını,sılkelıyorum.. dokuluyor her tarafı hayallerımın
tuğçe:
tutar bır yanı olsa gelmezmıydım sahıı
tuğçe:
sehırın sokakları batıyor gozlerıme hem artık,
tuğçe:
cok ısıklı
tuğçe:
parkesı kırık caddeler
tuğçe:
patlamış lambalı sokak fenerlerıı
tuğçe:
sadece sokak kedileri değil artık sokak kopeklerı bıle yanaşmıyor bu korkulu genc kızın yanına
anubis....:
gözlerimin önünden kayıp giden bu şehir kadar kocaman artık yalnızığım, ve onların aşkları kadar da güçlü
tuğçe:
tut ellerimden daha paragrafın basındayız....
tuğçe:
kanalızyonlardan fırlamadan
anubis....:
sona giden satırların en ucundayız
tuğçe:
kanalızyonlardan fırlamadan sehrin kirli suları
tuğçe:
tut ellerımden
anubis....:
tut ellerimden kuşlar uçmadan güneye
tuğçe:
bir küçük çiçeğin ortasına cizelim ıkımızı ellerimize, yıkayalım cıkmasın bu sefer..
tuğçe:
bir tutar yanı olsa gelmezmıydım hıc...
tuğçe:
bu satırın hatırına anla benııı
tuğçe:
beni anla
tuğçe:
yeterki sonunu getiremeyecegim bir hıkaye yazdırma bana
anubis....:
duygularımı kendimden bile saklamak bölüyor beni
anubis....:
ve parçalanmış zamanlarda saklamak ruhumu
anubis....:
her gece yeniden ve yeniden dirilen bir kalbi ortasından bıçaklamak kadar kutsal
anubis....:
kutsallıklar içinde gitmem lazım
tuğçe:
gitmem lazım
tuğçe:
gidip
tuğçe:
en süper domates bunlar dıyen bır adamdan
tuğçe:
domates alıp
Tuğçe:
bu superlıkte ıcımı acıtan bırseyler oldugunu dusunup
tuğçe:
aglamam lazım
tuğçe:
akıtmam lazım ıcımdekı naftalınlerı
anubis....:
balkonda unuttuğum umutlarımı toplamam lazım bir bir
tuğçe:
hanı beraber kaldırdıgımız umutların naftalınlerının kokusunu
tuğçe:
söz verdim
tuğçe:
unutmayacağım gözlerini
tuğçe:
gülümsemeyi öğreteceğim onlara
tuğçe:
herşeyi son bir kez kurtarabilirmiyim
tuğçe:
bilmiyorum
tuğçe:
çünkü gözlerim hergece bu sehırde sensız yagmuru taklıd edıyor gıbı
tuğçe:
ve bu taklıdden asıyorum onları
tuğçe:
yargılayıp kendımı tekduze acılardan
tuğçe:
tek ayak ustunde tutuyorum kalbımı
tuğçe:
bır tutar yanı olsa gelmezmıydım hıcc
anubis....:
sensiz ömrüm olsun, demiştim sana
anubis....:
ölüme sensiz yanaşmak istiyorum
anubis....:
ve sensiz uyanmak istiyorum yeni hayatıma
tuğçe:
en acıdıgımız yerden susalım ıstıyorumm en kanattıgımız yerden ölelım
tuğçe:
arada duygular karıstı
tuğçe:
sen sensız dıon ben gelırdım dıomm
tuğçe:
:))
anubis....:
evet :))
anubis....:
çünkü ben katil modundayım ya
anubis....:
adamı öldürcem
tuğçe:
ya bunu bence aynen bole koyalım bloga
tuğçe:
:))
tuğçe:
yazısma seklınde
anubis....:
oluur
tuğçe:
naapalım harbıden
anubis....:
aslında bu insanın iki ucunu da yansıtıyoruz
anubis....:
bi tarafın öldürmekistiyo
anubis....:
bi tarafın ulaşmak istio
anubis....:
naısl ama süperiz
tuğçe:
superızzzzzz

Saturday, January 27, 2007

YOKLUĞUNA ATKI ÖRDÜM


birkez daha yazmaya karar verip cümleler arasında sıkışıp kaldım..
nerden başlasam neyi anlatsam nasıl bir cümle kursam bilemedim... itiraf etmek istedim, yalanlamak istedim, iftira atmak istedim,açıklamak istedim,ağlamak istedim; iki satır arasına sıkışıp kaldım...

bugün yoksun..
yoklukluklarına alıştım..



olmayışınla bir aşk yaşadım belkide ben...
sen ilişkimize karar veremezken ben evlenip boşandım bile senden..
ve hep bir ışık..
ve hep bir adım daha önünden gördüm olacakları..
belkide bu yüzden "ağzından çıkan herşeye körükörüne inanmamı bekleme" derken sen.. içimin yanmasına ilk defa şaşırmadım...

evet hata yaptım ama asla yalan söylemedim diye haykırmak istedim. yapamadım...

düşünmeni istemedim, duymanı hatta inanmanı bile istemedim kimi zaman.. çünkü ben artık tükenmeye başladığımı hissettim..
sanki bu gitmiş olmana alışmaktan öte birşey gibi geldi bana...

ne yani hakkım yokmu?
sen beni aldattığında yada var yada yok arası ilişkimizde bana yalan söylediğinde tüm suçu kendimde ararken ben şimdi sen bana git hayatını kur dediğinde bir başkasının hayarımda olmuş olmasını hazmedemiyor oluşun neden?

sevilmek istiyorum kahrolası demek istedim... yapamadım...
senin tarafından sevilmek istiyorum...

birkez olsun utanmadan başımı göğsüne getir okşa saçlarımı istedim...
insanların içinde gözlerime gülümse istedim...
birkez olsun elini elimin üzerinde gezindir istedim..
çokmu şey istedim?..

seni istedim,bilmek istedim,orda olduğunu..
doğrularını istedim yanlışlarını kabul etmek pahasına...
affetmeden severek gülümsemek istedim yalanlarına.. ama orda olduğunu bilmek istedim...

duymak istedim sesini..
düşündüklerini kavgada değil ansızın bir anda duymak istedim...

ben kalbimle seni hiç aldatmadım..
bedenimlede...

ben insanşarın gözlerinde sözlerinde aldattım seni farketmeden...
herkes görmek istediğini gördüğü için...
ve sen sırf insanların söylediklerine değer veriosun diye kendim dahil senden başka herkese düşman oldum...

sözcüklerinde beğenilmeyen bir özelliğim gibi bahsettiğin herşeye tepkim birkez dahamı onun istediği şeyi başaramadımı düşünmektendi...
kırdım kırıldım düştüm koştum nefret ettim güvenmedim....
hertürlüsünü yaşadım duygu denen hissin...

ama dönüp baktığımda konuşmalarımızdan arda kalan tek birşey vardı..
benim acınası halim...
görmedin bilmedin hissetmedin...

en önemlisi;
benden istediklerini alıp giderken;
bana NE İSTEDİĞİMİ HİÇ SORMADIN..
BENİ HİÇ ARAMADIN...

oysa sorsaydın söylicektim..
sadece SENİN BENİ SEVDİĞİNİ BİLMEK İSTEDİM.. hepsi bu...
oysa şimdi elimde kalan topu topu kocaman bir hiç...
yoksun...

yokluğuna bir atkı ördüm... üşütmesin diye....

Sunday, January 21, 2007

RAHMETLİ ( EMİN BUĞRA SARAL ) GÖZÜYLE TUĞÇE

DÜNGECE DERTLEŞİRKEN EMİN BUĞRA İLE KENDİSİNDEN HİSLERİME TERCÜMAN OLMASINI İSTEDİM. SABAH KALKTIĞIMDA MAİLİMDE BU YAZIYI BULDUĞUM İÇİN ONA VE KALEMİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM... DOST OLMAK İÇİN ÇOK ERKEN OLSADA BİRBİRİMİZİN YÜREĞİNE ŞAHİT OLDUK BİLİYORUM.. BUYÜZDEN BU SAHTE DÜNYADA SENİN GİBİ BİR ARKADAŞA SAHİP OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM. İYİKİ VARSIN..
NOT; ANNEN YÜREĞİNE KİLİT VURMAYI ÖĞRENMESİN.AMA ÜZÜLMESİN.ÇÜNKÜ O ANNE:(

Senin yerinde olsaydım, ben, - kendimi bile kendi yerime koyamazken – şöyleanlatırdım içimdekileri;

“Ne onunla ne de onsuz yapabiliyorum… Oradan bakılınca ne kadar salak
gözüküyorum, bilmiyorum. Tek sorun galiba, mantıksal olamamam. Kalbime gelip
demir atarken biri ‘dur’ diyememem. Dönüp dolaşan, yüzüme çarpan tavsiyeler
anlamsız kalıyor geçici bir rüzgar gibi. Bazen dayanabilirim diyorum bu
okyanusun gel-gitlerine, ama sonra ne kadar dayanır bu ahşap yüreğim bilmiyorum.
En küçük kıvılcımda alev alabilecek bir ahşap kalp… Tek istediğim huzur aslında.İsteyen girsin çıksın bir hanmışçasına yüreğime ama beni yargılamadan. Çok mu
zor?.. Zor olan vazgeçmek, hepsi bu.Gideyim diyorum buralardan, uzaklaşayım vakti gelmişçesine. Ne de olsa giderken
ardıma baktığımda pişman bir yürekle elini uzatan birini göremeyeceğim. Eğer ki
olur da peşimden gelirse, yelkenler suya iner mi, bilmiyorum… Tek zaafım herkesi
kendim gibi sanmak. Birine gülümsediğimde karşılığının zorunlu olarak geldiğini
bilmek istemiyorum, herkes içten olsa keşke. Dediğim gibi; herkes ben olsa
keşke… Dayanamadım bu sahteliğe ve adam gibi adamken kendimce, kız gibi kız
oldum. Eski dostlarım düşmanım olmuş olsa da, yapamadım, yine arkalarında oldum.Belki istemeden, belki de isteyerek…

Bir arkadaşımın annesi vardı; benim gibiydi o da. Benim gibi babavari, iyi niyetli ve sorumluluk sahibi yetişmiş. Ve ‘insanlara güvenmemeliyim’ demeyi 40yaşına gelince söylemeye başladı. Ama hala benim gibi ‘hayır’ demeyi, yüreğine kilit vurmayı öğrenememiş. Kendisi acı çekecek olsa bile… Evet, farkındayım;zaman geçip gidiyor ben daha iyi bir hayat yaşayamadan. Değişebilir mi bir insan? Hayır. Ama geçmişe sünger geçmeyi öğrenmeli. Ben yapamıyorum, tavsiyeler etrafımı sarmış olsa da. Haksız olduğum bir düşüncede kendimi mi kandırıyorum acaba? Kendi saflığımı, kendime gösteriyor, duygu sömürüsüne çevirip bir ‘şans’daha ihtimal mi koyuyorum, bunu da bilmiyorum.
Zaaflarım meğer ne çokmuş, cebimi kurcaladıkça yeni bir şeyler buluyorum. Ama elimi ben sokmuyorum cebime,etrafımdaki tavsiyeseverler tutup elimi daldırıyor cebime… Ben sadece üşüdüğümde, yalnız kaldığımda elimi cebime atıyorum… Ve, ağlıyorum.
Yapabildiğimtek şey bu.
Her zaman geriye boş ve hareketsiz bir el çekiyorum, yalnızken. Çoğukez yalnızım ki zaten…Beni, ben bile tanımıyorum. Beni anlayacaklarını düşündüğüm kişilere küçük birumutla çırpınarak anlatıyorum. Ama herkes kendi derdinde, merak ettikleri bendeğil aslında. Sadece benim hayatımdan kendilerine pay çıkarıp ‘aman bize nazardeğmesin’ diyebiliyorlar. Sahte, yine. Kaderim başkasının elindeymiş gibi, sankiben yönetemiyorum. Birileri yüreğimin iplerine kukla misali bir sağa bir solaasılıyor. Gerçekten de cansız bir kukla mı olduğumu düşünüyorlar acaba. Empatiyoksunluğu ne kadar kötü bir şey olsa gerek, kendime acıdığım kadar onlara da acıyorum. Kendimi kandırmak istiyorum. ‘Hayır! Onu sevmiyorum!’ diye haykırıyorum saatlerce O’nun için ağladıktan sonra, aynaya… Kendime… Ama, kendime bile yalan söyleyemiyorum, ne bana yakışıyor diğerleri gibi ne de gözler yalan söyleyebiliyor. Ama bir umutla önüme katıp hırsla sürükleyeceğim bir yalan arıyorum kendime.
Belki o zaman bu yalanı kalkan edinir, sahte bir hayat çemberinin daralıp beni gün geçtikçe ezmesine engel olabilirim. En azından ben kendimi satmam, gururumu bir kenara bırakıp.Huzura daldığım tek an; bilinç altının yüzeye çıktığı rüya alemi. Hayalediyorum, bir güneş… Uzun zamandır beklediğim bir güneş, doğuyor ve pencereyi aralayıp göz kapaklarıma ‘hadi uyan’ der gibi çarpıyor yavaşça. Rüyamda,rüyamdan uyanıyor ve bir tebessümle uyanıyorum. Etrafımda kimseler yok. Hiçkimse. ‘Üzüleyim mi, sevineyim mi?’ düşünemeden, alarm çalıyor ve her ikirüyadan da uyanıp kaderimi yaşamaya devam ediyorum… Birileri elini uzatsa da tutamayacak kadar güvenimi kaybettim diyebilirim. Yalnız olmak ya da olmamak…İşte bütün mesele bu, değil!
Önemli olan; sevmek ve sevdiğim kadar sevilmek,inanmak ve inandığım kadar inanılmak, GÜVENMEK ve güvendiğim kadar GÜVENİLMEK…Hepsi bu…"

Her ne kadar seni anlatamayacak kadar yüzeysel olsa da, biliyorum kalbini herkese açıyorsun. Kurallar koyamıyor ve kimseye içeri girerken ayakkabılarını çıkarmalarını söyleyemiyorsun. Her yer kirleniyor. Ve ziyaretçiler gittikten sonra yalnız kalıyorsun, temizlemesi yine sana kalıyor etrafı. Ama sana yardım edecek bir kişi bile olsa, üşenmeden temizleyeceğini de gayet iyi biliyorum.Nefret ettiğin sadece yalnız olmak…

Emin Buğra SARAL
Tuğçe Karain’e itafen…
21 Ocak 2007
01.15