Sunday, January 21, 2007

RAHMETLİ ( EMİN BUĞRA SARAL ) GÖZÜYLE TUĞÇE

DÜNGECE DERTLEŞİRKEN EMİN BUĞRA İLE KENDİSİNDEN HİSLERİME TERCÜMAN OLMASINI İSTEDİM. SABAH KALKTIĞIMDA MAİLİMDE BU YAZIYI BULDUĞUM İÇİN ONA VE KALEMİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM... DOST OLMAK İÇİN ÇOK ERKEN OLSADA BİRBİRİMİZİN YÜREĞİNE ŞAHİT OLDUK BİLİYORUM.. BUYÜZDEN BU SAHTE DÜNYADA SENİN GİBİ BİR ARKADAŞA SAHİP OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM. İYİKİ VARSIN..
NOT; ANNEN YÜREĞİNE KİLİT VURMAYI ÖĞRENMESİN.AMA ÜZÜLMESİN.ÇÜNKÜ O ANNE:(

Senin yerinde olsaydım, ben, - kendimi bile kendi yerime koyamazken – şöyleanlatırdım içimdekileri;

“Ne onunla ne de onsuz yapabiliyorum… Oradan bakılınca ne kadar salak
gözüküyorum, bilmiyorum. Tek sorun galiba, mantıksal olamamam. Kalbime gelip
demir atarken biri ‘dur’ diyememem. Dönüp dolaşan, yüzüme çarpan tavsiyeler
anlamsız kalıyor geçici bir rüzgar gibi. Bazen dayanabilirim diyorum bu
okyanusun gel-gitlerine, ama sonra ne kadar dayanır bu ahşap yüreğim bilmiyorum.
En küçük kıvılcımda alev alabilecek bir ahşap kalp… Tek istediğim huzur aslında.İsteyen girsin çıksın bir hanmışçasına yüreğime ama beni yargılamadan. Çok mu
zor?.. Zor olan vazgeçmek, hepsi bu.Gideyim diyorum buralardan, uzaklaşayım vakti gelmişçesine. Ne de olsa giderken
ardıma baktığımda pişman bir yürekle elini uzatan birini göremeyeceğim. Eğer ki
olur da peşimden gelirse, yelkenler suya iner mi, bilmiyorum… Tek zaafım herkesi
kendim gibi sanmak. Birine gülümsediğimde karşılığının zorunlu olarak geldiğini
bilmek istemiyorum, herkes içten olsa keşke. Dediğim gibi; herkes ben olsa
keşke… Dayanamadım bu sahteliğe ve adam gibi adamken kendimce, kız gibi kız
oldum. Eski dostlarım düşmanım olmuş olsa da, yapamadım, yine arkalarında oldum.Belki istemeden, belki de isteyerek…

Bir arkadaşımın annesi vardı; benim gibiydi o da. Benim gibi babavari, iyi niyetli ve sorumluluk sahibi yetişmiş. Ve ‘insanlara güvenmemeliyim’ demeyi 40yaşına gelince söylemeye başladı. Ama hala benim gibi ‘hayır’ demeyi, yüreğine kilit vurmayı öğrenememiş. Kendisi acı çekecek olsa bile… Evet, farkındayım;zaman geçip gidiyor ben daha iyi bir hayat yaşayamadan. Değişebilir mi bir insan? Hayır. Ama geçmişe sünger geçmeyi öğrenmeli. Ben yapamıyorum, tavsiyeler etrafımı sarmış olsa da. Haksız olduğum bir düşüncede kendimi mi kandırıyorum acaba? Kendi saflığımı, kendime gösteriyor, duygu sömürüsüne çevirip bir ‘şans’daha ihtimal mi koyuyorum, bunu da bilmiyorum.
Zaaflarım meğer ne çokmuş, cebimi kurcaladıkça yeni bir şeyler buluyorum. Ama elimi ben sokmuyorum cebime,etrafımdaki tavsiyeseverler tutup elimi daldırıyor cebime… Ben sadece üşüdüğümde, yalnız kaldığımda elimi cebime atıyorum… Ve, ağlıyorum.
Yapabildiğimtek şey bu.
Her zaman geriye boş ve hareketsiz bir el çekiyorum, yalnızken. Çoğukez yalnızım ki zaten…Beni, ben bile tanımıyorum. Beni anlayacaklarını düşündüğüm kişilere küçük birumutla çırpınarak anlatıyorum. Ama herkes kendi derdinde, merak ettikleri bendeğil aslında. Sadece benim hayatımdan kendilerine pay çıkarıp ‘aman bize nazardeğmesin’ diyebiliyorlar. Sahte, yine. Kaderim başkasının elindeymiş gibi, sankiben yönetemiyorum. Birileri yüreğimin iplerine kukla misali bir sağa bir solaasılıyor. Gerçekten de cansız bir kukla mı olduğumu düşünüyorlar acaba. Empatiyoksunluğu ne kadar kötü bir şey olsa gerek, kendime acıdığım kadar onlara da acıyorum. Kendimi kandırmak istiyorum. ‘Hayır! Onu sevmiyorum!’ diye haykırıyorum saatlerce O’nun için ağladıktan sonra, aynaya… Kendime… Ama, kendime bile yalan söyleyemiyorum, ne bana yakışıyor diğerleri gibi ne de gözler yalan söyleyebiliyor. Ama bir umutla önüme katıp hırsla sürükleyeceğim bir yalan arıyorum kendime.
Belki o zaman bu yalanı kalkan edinir, sahte bir hayat çemberinin daralıp beni gün geçtikçe ezmesine engel olabilirim. En azından ben kendimi satmam, gururumu bir kenara bırakıp.Huzura daldığım tek an; bilinç altının yüzeye çıktığı rüya alemi. Hayalediyorum, bir güneş… Uzun zamandır beklediğim bir güneş, doğuyor ve pencereyi aralayıp göz kapaklarıma ‘hadi uyan’ der gibi çarpıyor yavaşça. Rüyamda,rüyamdan uyanıyor ve bir tebessümle uyanıyorum. Etrafımda kimseler yok. Hiçkimse. ‘Üzüleyim mi, sevineyim mi?’ düşünemeden, alarm çalıyor ve her ikirüyadan da uyanıp kaderimi yaşamaya devam ediyorum… Birileri elini uzatsa da tutamayacak kadar güvenimi kaybettim diyebilirim. Yalnız olmak ya da olmamak…İşte bütün mesele bu, değil!
Önemli olan; sevmek ve sevdiğim kadar sevilmek,inanmak ve inandığım kadar inanılmak, GÜVENMEK ve güvendiğim kadar GÜVENİLMEK…Hepsi bu…"

Her ne kadar seni anlatamayacak kadar yüzeysel olsa da, biliyorum kalbini herkese açıyorsun. Kurallar koyamıyor ve kimseye içeri girerken ayakkabılarını çıkarmalarını söyleyemiyorsun. Her yer kirleniyor. Ve ziyaretçiler gittikten sonra yalnız kalıyorsun, temizlemesi yine sana kalıyor etrafı. Ama sana yardım edecek bir kişi bile olsa, üşenmeden temizleyeceğini de gayet iyi biliyorum.Nefret ettiğin sadece yalnız olmak…

Emin Buğra SARAL
Tuğçe Karain’e itafen…
21 Ocak 2007
01.15

No comments: