Friday, December 29, 2006

MARYA (2)


“Sakin olmalıyım” diye düşündü.Büyük kararlardan önce beklenmeliydi.Aslında hayatında hiç büyük karar almamıştı belkide.Öyle ya büyük kararlar büyük değişimler getirmeliydi.Oysa yanlızc kapıcı karısı olarak hatırladığı kader asla buna izin vermemişti.
Kağıtları toparladı,kenara koydu.Bilgisayarın ekranına uzun uzun bakakaldı.Sonra derin bir nefes aldı.Yine bir yığın cevapsız arama ve mesaj vardı.Telefonu kapatmak istedi biran ama sonra kapatmadı.Belkide ona bağımlı yaşıyordu.Mesajları okudu sildi,cevapsız çağrıları da,sonra çantasına usulca bıraktı.
Solgun görünüyordu ama yinede güzeldi.İnce belini saran beyaz bir hırkası vardı üzerinde,kahverengi bir pantolon,sivri burunlu,topuklu ayakkabıları tamamlamıştı kiyafeti.Ama o,kendini kemersiz alacası olmayan bir elbise gibi hissediyordu.
“Bir kahve içsem geçer” dedi içinden
Ondan da vazgeçti.
Ofisten çıkalı 5 dakika olmuştu ama topuklarının sesi hala koridorda yankılanıyordu.Hayat kadar ağır işliyorum diye düşündü ama zaman hızlıydı yine.
Kapıcı karısından öte birşeydi yani kader.Gülümsedi.
-İyi akşamlar Mehmet bey
-İyi akşamlar Marya hanım,yine harika görünüyorsunuz.Bu hayat sizi hiç yormuyor.İmreniyorum.
Teşekkür etmek istemedi nedense.O güzelliği örten evcil acılarım var benim diyip,şöyle oturup ağlasa merdivenlere,amma aciz görünürdü hani..İhtiyacıda yok değildi ama güzellik konusunda herkesin hem fikir olmuş gibi aynı şeyleri söylemesi canını sıkmaya başlamıştı artık.Güzel olmak istemiyordu.Kalabalık olmak istiyordu..
-Size de hayat hiç uğramamış gibi aslında,şanslı birisiniz.
Mehmet bey gülümsedi.
Yaklaşık 4 senedir bu plazanın genel müdürüydü ve kırlaşmış saçına rağmen oldukça karizmatik görünüyordu.
Marya,hayatının dışında kalan insanların neler düşündüğünü,neler hissetiğini,nasıl duygulara sahip olduklarını hep merak ederdi.
Mesela şimdi Mehmet Bey karşısına çıkıp”Bu hayattan çok sıkıldım,ben kendimi bulmaya himalayalara gidip meditasyon yapacağım diyen,ince topuklu makyajlı jiks hatunun özgürlük fikrine ne tepki verirdi acaba?”
“Deliriyorum galiba” diye düşündü..
Herkes onun gibimiydi? Değildi! Yani en azından genel kanı bu yöndeydi.”Herkes aynı doğar” dedi içinden
“Sosyal çevre faktörü !”
Evet Marya hayatının gidişatının bir anda nasıl değiştiğine şahit olmuştu çoğu kez.Yabancıda değildi.
“Kavşaklar” dedi
Kavşağa gelmişti.Karşıdan karşıya geçerken gözü arabalara takıldı.Tanıdık bir plaka bekliyordu belki de.
Sonra inkar etti.
3.şahısın kendini inkar etmesi gibi değildi.
Birtek kendini yalanlarken 1.şahıs olduğunu hissetti.
Yabancıladı kendini.Diğerleri gibi..

Wednesday, December 27, 2006

MARYA (1)

Marya..
Tam adı buydu sanırım..
O kadar ince çizgileri olan bir yüz hattı vardı ki,onu hemen seçebilirdiniz uzaklardan..
Her ismin altına yazılabilirdi kolayca.. Pekte tanıdık, pekte yabancı aslında..
Her kimlige büründürebilirdiniz onu,o kadar dogal davranırdiki çünkü,yürürken bile;bir şehzade kızı mesela.. salına salına..
Yada bir burnu havada kolej kızı oluverirdi hemen, bakışlarınızı hissettiğinde..
Bir fahişe bile olabilirdi kolayca mesela..
İstenilen yada istenilmeyen ayırd edilmediğinde,her kimliğe bürünebilirdi.
Marya...
Tam adı buydu evet..
Hüzünlü bir duruşu vardı aynı zamanda.. sanki çok yaşamaktan yorulmuş gibiydi oturunca hafiften kamburlaşan sırtı.. sankı çok yük taşımışta eğilmiş..
Marya...
Hem çocuk, hem genç kız, hem olgun bir kadın edasını aynı anda taşıyabilen tek kadın...
Doğruları bile kolayca yanlışa saptırabilecek kadar saf, yanlışları doğru yapabilecek kadar akıllı bir kadın...
Her kimliğe büründürebilirsiniz onu..
Ama o kendini ömrü boyunca hiçbir kimliğe ait hissetmedi..
Bugünde her zamankinin aksine daha bir hırçındı nedense..
Gerçi değişen birşeyde yoktu etrafında ama dünyanın dönüyor olması ve insanların biryerlere yetişir gibi koşuşturması onun için bir olaydı zaten.. hoş! onlarıda anlayabilmiş değildi ya..
Kendini eksik hissetti birden, yetişecek bir yerim bile yok diye düşündü..
Düşünülecek,yapılacak o kadar çok işi vardı ki aslında ama hiçbir zaman geç kalırım korkusuna kapılmamıştı bugüne değin.. Yanlışmı yapmıştı yine? “Aman” dedi içinden.. Artık düşünmek istemiyordu.. Yeterince düşünmemişmiydi bugüne kadar herşeyi? Ailesi için kurulu düzenini bozup gelmemişmiydi buralara kadar? Şimdi bu parasızlıktan bile sorumlu tutulacak birileri vardı devleti,patronu yada ailesini suçlayabilirdi..
Ama aslolan kendi hayatını yaşayamamış olması değilmiydi? Neçok istemişti oysa,ama hayatı hep başkasının paltosu gibi kısa,dar ve küçük geliyordu..
Artık bunları düşünmesi kadar büyük bir yanlış olmayacagnı düşündü..
Hep düşüncelerdi zaten hayatına yön veren..
O ne derdi? Bu kimle görürdü? Acaba onu severlermiydi?
Evet ya benim sevilmek gibi bir kaygım var diye düşündü..Sevilmeyi seviyorum,sevilmeme duygusu bile yeterince korkunç olabiliyordu çünkü zaman zaman.. Mesela bazen arkadaşlarından biriyle tartışsa,dünyanın en yanlız,en kötü,en uyumsuz insanı hissediyordu kendini..
Yanlızlık dedi içinden..
Hem korktuğu, hemde dışardan görünenin aksine içinde bizzat içinde, evet tamda ortasında bulunduğu bir yerdi..
Ne lanet bir yerdi,hem nefret ettiren hemde sevindiren..
Güldü kendine sonra.. hem hemlerin arasında bir insan olmayı nasıl başarıyordu sahi?:)
Konuşmak daha kolay yazmaktan dedi, işinden basını kaldırarak,en azından kelimelere yetişebiliyorsun.Kesmeden..
Sonra “aman” dedi içinden..
Anlaşılmayacaksa konusmanın ne anlamı var?
Ama hayatıma bir hikaye yazmak isterdim diye düşündü.. Bunu mutlak bir güçle istedi içinden, hissetti..
Bir roman dedi usulca..
“Ama romanımı yazsaydım 3. bir şahısın ağzından yazardım”
Yazardıda..
İyi yazardı hanı..
3. tekil şahıs dedi tekrar içinden..asıl sorunu buydu işte..
kendi hayatının 3.şahısı olmak...
bilmezsin...
bilemezsin..
bilme de zaten..

içimden söylediğim sözcükler bu cümlelerle sınırlı günlerdir..
Neden insan kimsenin bilmesini istemez içindeki çıkmazları.. Neden dışardan hep farklıdır olanlar,içerden farklı?

görmezsin..
göremezsin..
görme de zaten..

Monday, December 18, 2006

HALA


2004..
neredeyse 3 sene olmuş...
6680 ile değiştirilmiş eski bir telefonun görüntüler hafızasından alınmış çözünürlüğü kötü;bir ömre bedel bir anı..
belki bir daha okadar mutlu günler görmedik..
eski bir telefonun bozuk resimlerinden aldığımız hazzı bir daha hiç almadık..
SEN VE BEN bir daha hiç BİZ OLAMADIK...
sırf buyüzden bu resme ihanet ettik ikimzde..
parmak izlerimizi taşıyan bir telefonu satmak kadar kolay oldu birbirimizi satmak..
kimblir hiç düşünmedik..
dahası ben hiç düşünmedim..
okadar acı verdi ki ansızın gidişin; yüreğimi nefretten ayıramadım uzun süre..
dün gece bir rüya gördüm.; halada etkisindeyim ya..
belki duymayacaksın ama biliyorum,
bildiğimi sandığım şey doğru
seni seviyorum...
hala...
hiç azalmayan bir sevda ile...
yalanlayarak kendimi..
yanlışlar yaparak..
yaşamayı unutarak...
hala..
dönmeyeceğimi bilebile..
bir öpücüğü esirgeyecek kadar büyük tutkuyla..
ezemeden kendimi...
terkederek seni.. üstelik hayatına girmeyerek..
merak etmeyerek üstelik...
hala ama hala..
deliler gibi seviyorum...
unutarak;unuttuğumu sanarak; yaşayıp öğrenerek sevdayı reddederek..
seni görmeyerek hala...
seni seviyorum....

RÜYA

Dün gece bir rüya gördüm..
nerden çıktı nasıl aklıma geldi bilemiyorum..
bilinçaltı falan saçmalıklarınıda hiç düşünmedim sabah uyandığımda..
tek bildiğim bir rüya gördüm ve hayatım değişti..

kayboluşumun adresini buldum düngece rüyamda..
adresimde bir daha kaybolmacasına..
birden beliriverdi süluetin... "biliyorum" dedin "sende beni benim seni kahrolucasına sevdiğim kadar çok seviyorsun"

Nerden çıktı; hangi türk filminden alıntı bi cümleydi bu bilemiyorum..
hiç düşünmedimki..hem ben türk filmi izlememki...
sana da sarılmayalı yıllar oldu belki..
özledimmi ne bilemiyorum hiç düşünmedim...

birkaç hafta öncesine kadar kendimi yalanlayan, bana yaklaşmanı engelleyen ben değilmiydim.. hiç düşünmedim..
dahası hiç düşünmemiştim düşünmek istememiştim..
ama seni çok özlemişim..

dün gece bir rüya gördüm ve hayatım değişti..
yada ben öyle sandım..
zaten sensiz kaldığımdan beri sanrılarımla yaşıyorum..
yada ben yaşadığımı sanıyorum.....

Sunday, December 17, 2006

ELLERİM BÜYÜK BENİM

minik bir kuş gibiydi kalbi
minik bir kuşunki kadardı kalbi
soğukta tir tir titrerdi
hoş sıcaktada öleydi ama,
hep bi heyecan vardı içinde
hep bi umut yaşamayı sağlayan,
yanlış anlamayın kendini değil
sizi yaşama bağlayan.
halbuki ellerim hep büyük olmuştur benim
doğduğum günden beri
küçük şeyler için yetenekli değillerdir..
bilmem ben nasıl korunacağını bir tüy tanesinin
yada tutamam bir kum parçasını avuçlarımda
kaba olduğumdan değil beceremediğimden
anlamadığımdan belki de.
bir minik kuş kalbini nasıl tutsun bu eller yakışır mı? yaşatır mı?
özgürlüğü bilmem ben evet
kapkara bi karanlıktır benim bağrım
kendini hapseder, dokunanı iter
iki kişi için değildir bu mahkumiyet
sadece benim içindir.
tel örgülü küçük pencereden
gökyüzüne bakarım hep
hayal ederim sadece ben özgürlüğü
sadece hayal ederim kuşları
sahip olmak için değil bakmak için varım ben
izlemek için...
öyle karanlıkki benim içim
nasıl yaşar o minik şey orda
solmaz mı ağlamaz mı?
tıkanmazmı minicik kalbi
büyük bi yalnızlık bu benim yaşadığım
kalabalıklar içinde
kurtulmak için çırpındığım
kurtulmaktan kaçtığım...
minik bir kuş gibiydi kalbi
minik bir kuşunki kadardı kalbi
soğukta tir tir titrerdi
hoş sıcaktada öyleydi...
bir gün girdi pencereden
göstere göstere inat ede ede
minik kanatları havalandırdı tozlarımı
bu mu dedim, işte bu dedim
serinliğim gitti, sıcağım bitti...
o kadar korktumki
o kadar iyiydiki ve o kadar narin
her zaman yaptığım gibi yine seyrettim onu
dokunamadım ki tutamadım ki
ellerim büyük benim büyük ve kaba
gücünü bilmezler hacmini bilmezler
o yüzden dokunmadım ona
git dedim gitmedi gitmesini istemedimde zaten
küçük bir kuş gibiydi kalbi
küçük bir kuşunki kadardı kalbi
soğukta tir tir titrerdi
hoş sıcaktada öyleydi.
git dedim gitmedi
yalnızlığım çağırdı sonra
ben gittim...

GRAMAFON

Gramafonu olan varmı?
Bende binlerce taş plak var, babamın çocukluğundan kalma, ama geçen iğnesi kırıldı plağımın şimdi onları çalamıyorum.. ama çalsam bi çok sey anlatacaktım..

O cızırtılı seslerinde sarkıların nekadar hosa gıtmeyen sescık varsa ıcınde kulaklarım alısmıs sanırım o kadar hayranlık uyandırıcı kı muzıkler..
Bana senı hatırlattı hersey gıbı, zaten kolumu nereye vursam yada nereye dönsem sen dökülüyorsun ya, beni cok yordun be aşk!!!! Hep başa dönen o plaklar gibi hep sil bastan, bak artık onunda ignesi kırıldı, o mekanık aksam ıslemıyor kalbım gıbı, döndürmüyor plagı bende dünyayı…
“ ben senı unutmak ıcın sevmedım,gulmen ayrılık demekmıs bılmedım,bekledim sabah aksam yollarını,ölmek istedim BİRTURLU ÖLMEDIM ” dıyen bır behıye Aksoy plagı belkıde yeterdı herseyı anlamdırmaya..
ama soruyorum Gramafonu olan varmı?
Benım cok tas plagım var ama dondurmeyınce yasanmıyor hayat..

BENİM SEVMEYE VE YAZMAYA ENGEL ACILARIM VAR

Kısaca yazmak istedim;
içinde bulunduğum karmaşıklığın hep bir ismi olsunda ben iki cümleyle açıklasam.. çok istedim..nedense sırf buyüzden başladığım her cümle bir diğerine gebe kaldı.. bir çok kez daha iyi söylenmiş bir kaç cümlenin ardına sığındım, yazmasam iyi dedim kendime,boşa harcanmış hiçbir şeyi sevmem.. ama bakıyorumda elimde boşa yaşanmış çok yılım var..
nasıl olmuşta geçmişler dimi? hep aynı olur zaten söylerlerde inanmazsın;inanasın geldiğinde çoktan elinden kaçmış olur..
bişekilde ortalık nasıl olduğunu anlamadan karışmıştır,o kargaşada geçmiştir işte..

büyüdünya kalbim şimdi sen tüm bu olanlar içinde nasılda hayıflanarak söylersin biliyordum tüm bunları diye,ha bide sıkılır küçük görürsün ya seni yöneten beynini; ama öyle değil işte çok zamanım oldu benimde sana söz geçiremediğim.. hatta bırak yazmaktan yaşamaktan utandığım acılarım oldu.. şimdi acil anlar için saklıyorum onları...

"benim sevmeye engel evcil acılarım" var diyen yılmaz erdoğan misali..

benim sevilmeyede engel vahşi acılarımda var üstelik...
ne yani şimdi ben durup durup depresyona giriyorsam ve yazmaya bile engel bir hayatın tam ortasındaysam neolmuş...

bloğuma adını verdiğim kayboluşların ortasında kelime bulamayabilirim..
fakat bulduğum bişey var ;
ruhum dar sokaklarda,ben ardından yetişemedim..
sonunda niye koştuğumuda unuttum..
bulamadım...

Saturday, December 16, 2006

RASTGELE

bloguma burcunun biryerlere iliştirdiği bir notla başlamak istedim;şans getirsin diye..

http://www.derinnefes.blogspot.com/ benim kapı komşum nede olsa:)



"kaçıyor musun aşktan hala,
koşup insandan insana
hayatı bırakıp tabağında boşver mi diyorsun kanasın
için acıyor mu hiç bazı bazı
cesur musun gözünü kapadığında
sımsıkılar mı kırpmıyor musun
boşver mi diyorsun kanasın

biliyorum artık çok zor çok
kuracak yeni bir hikayem yok
yine de uğraşıyorum rastgele
bu eskimiş kelimelerle....

yavaşlıyor ama durmuyor dünya
zaman kimseden değilken yana
gitmiş herkes evlerimiz bomboş
boşver mi diyorsun kanasın
batmadık ama su alıyoruz hala
hissetmeden basıp toprağa
tuz basmadan yaralarına
boşver mi diyorsun kanasın..."

teoman..